İÇ VE DIŞ POLİTİKA KAYGILARININ ETKİSİ
6-7 Eylül Olayları
Demokrat Parti hükümetinin dönemin koşullarını tam olarak kavrayamadığı açıktır. Nitekim, Londra Konferansı sürerken Türkiye'nin İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerinde özellikle Rum/Yunan azınlıklarına yöneltilen yağma ve şiddet hareketleri hükümeti şaşkınlığa sürüklemiştir. 6-7 Eylül olayları sırasında DP hükümetinin yaşadığı kargaşayı göstermesi bakımından Dikerdem'in anılarında anlattığı Zorlu ve Sarol arasındaki telefon görüşmesi ilginçtir;
"... Devlet Bakanı Mükerrem Sarol, İstanbul'daki dehşet verici durumu anlattıktan sonra, hükümetin bir bildiri yayınlamaya hazırlandığını, bildiride İstanbul olaylarının tüm sorumluluğunun 'kızıl ve kara kuvvetler'e yükletileceğini söyledi... Fatin Bey hemen itiraz etti: Suçu 'kızıl ve kara kuvvetler'e yüklemek geri tepecek bir silah olurdu. Dünya kamuoyuna Türk hükümetinin kızıl ve kara kuvvetler karşısında aciz kaldığını mi ilan edecektik? Hem böyle bir açıklama ile hükümet sorumluluktan kurtulmuş mu olacaktı?" [419]
Özellikle Menderes hükümetinin olayların sorumlusu olarak "kızıl ve kara kuvvetler"i göstermeye çalışması ve muhalefetin yaklaşımının olaylara neden olduğunu iddia etmesi, bir anda konuyu iktidar/muhalefet tartışması haline getirmiştir. TBMM'de yapılan görüşmeler sırasında hükümet temsilcilerinin yapmış olduğu açıklamalar ilginç tartışmalara yol açmıştır. Başbakan Yardımcısı olarak yaptığı konuşmada F. Köprülü;
"... önce olayların sorumluluğunu muhalefete yüklemeyi denedi, fakat Meclis buna iltifat etmedi... Bunun üzerine Köprülü meşhur açıklamasını yaptı: Hükümet olaylardan haberdardı!.. Evet, hükümet olaylardan, saldırılardan haberdardı, fakat zamanını öğrenememişti. Ondan dolayı da İstanbul ve İzmir, aniden parlayan yangınla yıkılıp yakılmıştı." [420]
Hükümetin çelişkili tutumu ve Kıbrıs konusunda belli bir programa sahip olmadan kamuoyunun duyarlılığını hükümetin saygınlığını artırma olanağı olarak görüp kışkırtması karşısında muhalefet, hükümete sert eleştiriler yöneltmiştir. CHP lideri İsmet İnönü, TBMM'de 15 Aralık 1955'de yapmış olduğu konuşmada hükümeti maceracılıkla suçlamıştır;
"... açıkça söylüyorum. 24 Ağustos'da Yunanistan'la harbeder gibi konuşursun, çalımından geçilmez. 15 Eylül'de Yunanistan'ın aleyhinde kim konuşursa dilini keserim, dersin, ondan sonra da İzmir'de o elemli hadiseyi yaparsın, işte bu sergüzeşttir... Bugün isabet edersin, yarın işte 6 Eylül hadisesi olur, ondan sonra ne yapacağını bilemezsin. Buna sergüzeşt derler." [421]"6/7 Eylül vukuatı daha akşam 19'da yağma ve tahrip edici karakterini meydana çıkarmış idi. Devlet reisi ve başvekilin, 6 Eylül akşamı İstanbul'dan ayrıldıkları vakit, vukuattan ilk haberleri almamış oldukları farzedilmez. Demek Haydarpaşadan ayrıldıkları zaman hadiseler ölçü içinde idi. Ancak Sapancaya vardıkları zaman ölçülerin kaçırılmış olduğuna hükmedilmiştir... Hülasa büyük facia ve hükümetin bütün suçu, en hafif tabir ile şudur: Vatandaş ve yabancı İstanbul ve İzmir sakinlerinin emniyeti korunmamıştır. İşte vukuat ile bu yakın mesuliyet ilişiği olan ve hatta ağır suçlusu olması muhtemel bulunan Bay Adnan Menderes'in tahkikata amir ve hakim bulunması, kati olarak anormal, tehlikeli derecede yanlış bir yoldur... 6/7 Eylül vukuatından vahim surette mesul olan Adnan Menderes'in hükümetin başından ayrılması lazımdır."[422]
Demokrat Parti hükümetinin Kıbrıs konusundaki politikasında ani değişikliğe giderek kamuoyunun duyarlılığını dikkate alması, hatta bu duyarlılığı daha da kamçılaması sonucunda, elde etmek istediklerinin tersi sonuçlar ortaya çıkmıştır. Türk ulusal kamuoyunun Demokrat Parti hükümetine olan destek ve güvenini artıracağı düşüncesiyle davranmak, sonuçta, hükümetin saygınlığını daha da kaybetmesine yol açmış ve basının, kamuoyunun ve özellikle muhalefetin hükümete sert eleştiriler yönlendirmesine olanak vermiştir.
Diğer yandan, 6/7 Eylül olayları sırasındaki tutumuyla hükümetin sergilemiş olduğu tutarsızlık, sonuçta, kamuoyu önünde ulusal dava olarak görülen bir konuda hükümet ile muhalefetin -başlangıçta yöntem olarak- görüş ayrılıkları içerisinde olduğunun ilk işaretlerini de vermiştir. Nitekim, 16 Aralık 1955 tarihinde TBMM'de yapmış olduğu konuşmada hükümet ile muhalefet arasındaki dış politikaya ilişkin yaklaşım farklılıklarına değinen İnönü;
"... Biz hükümetin metotları ile beraber değiliz. Dış politikada prensipler kadar metotlerin de ehemmiyeti vardır. 24 Ağustos'da Yunanistan'a hemen hemen harb ilanı ağzının kullanılması onbeş gün sonra dostumuz ve müttefiğimize karşı söz söyleyecek vatandaşın cehennem ile tehdit edilmesi ve 24 Ekim'de İzmir'de görülmemiş tarziye merasimine mahkum olmak... Bay Adnan Menderes'in sakat siyasetinin belirtileridir. Bela çıkarmaya hevesli görünen müttefikten sonunda dostlar da beladan kaçar gibi sakınırlar.... Dış politikada metotlarını endişe ile izlediğimiz Hükümetin Büyük Millet Meclisi tarafından yetki sınırları içinde tutulmasına kati olarak lüzum vardır.
Hükümet dış meselelerimizde umumi efkarın ve gazetelerin aydınlatılmasından ve yardımlarından istifade etmiyor. Hele Büyük Millet Meclisinin bilmesinde ve desteklemesindeki büyük kuvveti hiç takdir etmiyor. Yakıştırıp her şeyi altüst edilmesini, ya susup ve(ya) susturup kendi aklı içinde çabalamayı ihtiyar ediyor. Bunlar sakat gidişlerdir." [423]
Buna karşın, özellikle seçimlerin gündemde olduğu 1957 yılı ortalarından itibaren DP yöneticileri, muhalefet partilerini Kıbrıs konusunda hükümetin yaklaşımlarını desteklemediklerinden dolayı suçlamaya başlamışlardır. Örneğin; Cumhurbaşkanı C. Bayar, İnönü ve CHP'ye yönelik eleştirilerinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında burnumuzun dibindeki Oniki Adaların Yunanistan'a verilmesinde zamanın hükümetinin sessiz kaldığını ileri sürerek, eğer DP iktidarda olmasaydı Kıbrıs da sessiz sedasız elden kaçırılacaktı, demiştir.[424]
419- M. Dikerdem, Ortadoğu'da.., s. 146.
420- M. Toker, Demokrasimizin.., ss. 134-135.
421- M. Soysal, Dış Politika.., s. 240.
422- Ayın Tarihi, Aralık 1955, s. 39'dan aktaran; F. Armaoğlu, "1955 Yılında Kıbrıs..," ss. 127-128.
423- TBMM Tutanak Dergisi, 16 Aralık 1955.
424- Bkz; Feroz ve Bedia Turgay Ahmad, Türkiye'de Çok Partili Politikanın Açıklamalı Kronolojisi 1945-1971, İstanbul: Bilgi Yay. 1976, s. 170.