İÇ VE DIŞ POLİTİKA KAYGILARININ ETKİSİ
1980 Sonrası Sivil Dönem
Bir başka açıdan; Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler, Türkiye'de 1983 sonrası sivil dönemde siyasi iktidarın dış politika gündeminde de belirleyici rol oynamıştır. Özellikle ABD ve NATO ile ilişkiler ve Avrupa Konseyi, AET'e tam üyelik konuları gündeme geldiğinde hemen her zaman Türkiye'nin önüne Yunanistan ile olan sorunları ve Kıbrıs sorunu çıkarılmıştır. Dolayısıyla, hemen bütün iktidarlar, Türkiye'nin dış politikasını Yunanistan'la olan ilişkilerin baskısından kurtarmak için yoğun bir çaba göstermek zorunda kalmıştır. Gerçekten de ekonomik kalkınma çabası içerisinde önemli adımlar attığı iddiasında olan ve AET'e tam üye olarak katılmayı kendi iktidarları döneminde gerçekleştirmek amacını güden Özal hükümetleri için Yunanistan ile Türkiye arasındaki sorunların karşılıklı güven ve işbirliği ortamı içerisinde yeniden geliştirilmesi bir zorunluluk olmuştur. Papandreu'nun Türk-Yunan ilişkilerinde izlemiş olduğu sertlik yanlısı ve Türkiye'yi sürekli bir tahdit kaynağı olarak göstermeye çalışan politikalarına karşın, Özal hükümetleri döneminde Türkiye, sürekli olarak barış ve işbirliği çağrısında bulunmak çabası içinde olmuş; hatta, iki ülke arasındaki temel uzlaşmazlık konularını geçici bir süre için dondurarak her iki ülkenin de ortak çıkarlarına olan turizm, ekonomi, ticaret vb alanlarda işbirliğine giderek, halklar arasındaki güveni yeniden kurmayı önermiştir.
1984-87 bunalımları sonrasında iki ülke arasında diyalogun yeniden kurulması bir zorunluluk olmuş ve "DAVOS ruhu" olarak adlandırılan bir yakınlaşma çabası söz konusu olmuştur. Ancak, gerek Papandreu'nun gerekse Özal'ın iki ülke arasındaki diyalogun yeniden başlatılmasındaki asıl amaçlarının farklı olması, bir süre sonra çabaların suya düşmesine yol açmıştır. Bu bağlamda, Özal hükümetinin asıl amacının parlamentodaki desteğini ve kamuoyundaki popülaritesini kullanarak iki ülke arasındaki ilişkileri diyalog zeminine oturtmak, Türkiye'nin AET'e tam üye olmasını sağlayacak yolu açmak olduğu söylenebilir. [438] AET'e tam üye olmanın gerçekleşmesi söz konusu olduğunda da bunun hükümete diğer partilere karşı olumlu bir puan sağlayacağından söz edilebilir. Giderek, Özal hükümetinin Türk-Yunan ilişkilerinde izlediği aşırı iyimser yaklaşımın ve sürekli zeytin dalı uzatan taraf olma çabasının Türk iç politikasında hükümetin genel dış politika yaklaşımı çerçevesinde eleştirildiğini de söylemek mümkündür. Ancak, hükümet bütün eleştirilere karşın parlamento desteğini kullanarak izlediği yaklaşımı sürdürmüştür.
Bir başka açıdan, Özal hükümetlerinin Yunanistan'a karşı izlemiş olduğu aşırı ılımlı yaklaşımın zaman zaman çizgiden saptığı da söylenebilir. 1984-87 bunalımları sırasında Yunanlıları hırçın ve dayak yemeden ağlayan çocuklara benzetmiş; 1987 referandumu sırasında evet oylarını simgeleyen mavi rengin Yunan bayrağının rengi olduğunu söyleyerek hayır anlamına gelen turuncu rengin tercih edilmesini sağlamaya çalışmıştır. [439]
438- E.rcüment Yavuzalp'in yazdığında göre, "Göreve başladıktan sonra dış politikada Özal'ın kafasını ağırlıklı olarak meşgul eden konulardan bir başkasının da Yunanistan'la olan ilişkilerin durumu olduğu anlaşılıyordu. Bu ülkeyle ilgili olarak ne zaman bir sorun gündeme gelse,o zaman Yunanistan'da iktidarda olan ve bize karşı her fırsatta hasmane tutum sergileyen Papandreou'yu kastederek, ' Ercüment Bey göreceksiniz, bu adamı yola getireceğiz', diyordu. Bunu tehdit anlamında söylemiyordu. Özal'a göre ilişkileri düzeltmek için önceliği iki ülke arasındaki ticari ve ekonomik ilişkileri geliştirmeye vermek lazımdı. Bu sağlanırsa, maddi yararlar, siyasi sorunların çözülmesi için bir baskı unsuru teşkil edecekti. İki ülke halkı, günlük yaşamları için iyi ilişkiler içinde olmanın nimetlerini somut olarak görmüş olacaklardı. Bu da, siyasi sorunların çözümü için, bugün mevcut olandan çok daha iyi bir ortam sağlayacaktı." Ercüment Yavuzalp, Liderlerimiz ve Dış Politika, Ankara: Bilgi Yayınevi, 1996, ss.266-267.
439- Genel olarak bkz, dönemin Türk basını.