Yunan Savunma Politikası ve Askeri İttifak Arayışları Çerçevesinde Türkiye'nin Güvenliği
  • Üyelik
Çarşamba, 18 Nisan 2018 07:46

Yunan Savunma Politikası ve Askeri İttifak Arayışları Çerçevesinde Türkiye'nin Güvenliği

Yazan
Ögeyi Oylayın
(0 oy)

KARŞILIKLI ALGILAMALAR
Yunan Savunma Politikası ve Askeri İttifak Arayışları Çerçevesinde Türkiye'nin Güvenliği


NATO savunma sistemi içerisinde yer almalarına karşın her iki ülkenin de taraf oldukları uluslararası bağlantıların, sorunları çözüme vardırma çabalarında yetersiz kalması, hem Türkiye'nin hem de Yunanistan'ın taraf oldukları bölgesel-uluslararası örgütlerde AB, NATO gibi, kendi ulusal yaklaşımları doğrultusunda destek arayışları içerisinde olmalarına etkide bulunmaktadır. Uyuşmazlıklara çözüm bulunamaması, iki ülke arasında hızlı bir silahlanma yarışının gündeme gelmesi, NATO çerçevesinde ulusal ve bölgesel güvenliği sağlamaya yönelik çabalarda aksaklıklara yol açabilmektedir. NATO ittifak ve savunma sisteminin güneydoğu kanadını oluşturan Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunların, özellikle adaların silahlandırılmasına ilişkin olanı, 1980'lerin ikinci yarısından itibaren, hem NATO savunma planlarının hazırlanmasında, hem  askeri tatbikatların planlanması ve uygulanması sırasında, hem de her iki ülkede yapılması planlanan askeri ve ekonomik yatırımlar sırasında karşılıklı vetolaşmalar yüzünden, ittifak içerisinde yeni sorunlar doğurmaktadır. (Limni adasının NATO savunma planlarına dahil edilmesi ve burada Yunanistan tarafından konuşlandırılmış bulunan kuvvetlerin, NATO planlarına katılması için ileri sürülen Yunan istekleri ve Türkiye'nin tepkileri, buna iyi bir örnektir.) Bu çerçevede iki ülke arasında sürdürülen sert siyasi ve hukuksal tartışmalar, ittifak sistemi içerisinde görüş ayrılıklarına yol açmakta, ittifak sisteminin güneydoğu kanadında fiili bir iletişimsizlik ve kopukluk yaşanmaktadır.

Bir başka açıdan bakıldığında, iki ülke arasında sürdürülen tartışmalar, bu konuda bir kısır döngünün yaşanmakta olduğunu göstermektedir. Yunanistan, adaları silahlandırma çabalarına gerekçe olarak, Türkiye'nin, Yunan adaları karşısında büyük bir amfibi harekat yapabilme yeteneğine sahip ve bu amaçla donatılmış bulunan Ege Ordusu'nu kurmasını göstermekte ve Türkiye'nin koşulları kendince uygun olan bir zamanda, Yunan egemenliğinde olan ve Anadolu kıyılarının açığında yer alan adaları, Kıbrıs'ta olduğu gibi, ani bir harekatla işgal edeceğini iddia etmektedir. Bu nedenle, böyle bir tehdit altında bulunan Yunanistan için adaların silahsızlandırılacağına ilişkin hükümler, Yunanistan'ın toprak bütünlüğü açısından bir önem taşımamaktadır. Buna karşılık, Türkiye, 1960'ların başından itibaren adaları  antlaşmalara aykırı olarak silahlandırmaya başlayan Yunanistan'ın, aksine, Ege Ordusu'nu 1975 yılında kurmuş olduğunu açıklayarak, Türkiye'nin, Yunanistan'ın egemenliğinde olan hiçbir toprak parçası üzerinde isteği bulunmadığını, aksine, Yunanistan'ın söz konusu adaları, bu adaların statülerini karara bağlayan uluslararası bağıtlara aykırı olarak, iki ülke arasında kurulmuş olan dengeyi kendisi lehine değiştirmeye çalışmakla suçlamıştır. Olası bir Türk - Yunan savaşı sırasında savaşın niteliğinin genel olarak hızlı ve kara savaşından daha fazla, kesin sonuç almaya yönelik, hava kuvvetlerinin ağırlıklı olarak kullanılacağı ve füze sistemlerinin büyük önem taşıyacağı açıktır; bu noktada Yunan Silahlı Kuvvetleri'nin kara kuvvetlerini kullanarak Türkiye'ye yönelik bir saldırıda bulunmayacağı -en azından Ege kıyılarında-  düşünülebilir. Buna karşılık, Türkiye kıyılarına yakın adalarda oluşturulacak savunma ya da saldırı amaçlı askeri yığınaklar büyük ölçüde füze sistemleri ve hava kuvvetlerine ilişkin olacaktır. Bu nedenle, Türkiye'nin gücü  ne oranda büyük olursa olsun kimi dışsal nedenlerden dolayı kısa süreli olması büyük bir ihtimal olan ve istenmeyen bir Türk - Yunan savaşı sırasında karşı tarafa en kısa süre içerisinde en fazla kaybı verdirebilecek olan taraf savaşın olası galibi olarak çıkacaktır. Böylesi bir durumda, Ege Denizi'ndeki Yunan adalarının çokluğu ve dağınıklığı, Türk kıyılarına yakınlığı, bu adalara stratejik bir önem kazandırmakta ve Türkiye açısından ulusal güvenlik ve toprak bütünlüğü yönünden sürekli olarak göz önünde bulundurulması gereken bir faktör olarak değerlendirilmektedir.

Bu bağlamda, Türkiye ve Yunanistan arasındaki adaların silahlandırılması konusu, gerçekte, iki ülke arasındaki güvensizliği oldukça iyi yansıtan, stratejik güç dengesinde üstünlük elde etme çabası olarak ve/veya en azından, gücün dengelenmesi çabası olarak karşımıza çıkmaktadır. İki ülkenin de aralarındaki güç dengesini sürdürebilecek olanaklara ve araçlara sahip oldukları sürece, bu yöndeki çabalarını sürdürecekleri düşünülebilir.

Dolayısıyla Yunanistan'ın Türkiye'den kaynaklandığını düşündüğü tehdit algılamalarını gidermek için göstermiş olduğu çabalar çerçevesinde oluşturduğu yeni savunma politikasına göre, Yunanistan'a yönelik tehdit artık eskiden olduğu gibi kuzeyden -SSCB/Varşova Paktı - değil doğudan - Türkiye'den - kaynaklanmaktadır.[297]

Yunanistan Savunma Bakanlığı'nın hazırlamış olduğu White Paper for the Armed Forces'da  Yunanistan'ın ulusal güvenlik kaygıları ve Yunan Silahlı Kuvvetleri'nin izlemesi gereken stratejiler ve gerekçeleri şu şekilde   sıralanmaktadır:

"Yunanistan maalesef değişmekte olan bir uluslararası çevrenin belirsizliklerine karşı koymak ve aynı zamanda Türkiye'nin Yunanistan ve Kıbrıs'a yönelik politikalarına göğüs germek zorundadır.Ege'de Kıbrıs'da ve Trakya'da sergilendiği gibi Türkiye'nin Yunanistan'a yönelik revizyonist politikası ciddi sorun yaratmakta ve Yunan güvenliğine karşı en önemli tehdit olarak düşünülmektedir.

Türkiye, doğrudan görüşmeler yoluyla bölgedeki statükoyu Yunanistan'ın aleyhine değiştirmek amacıyla Yunanistan'ın yasal egemenlik haklarını tartışma konusu yaparak, neredeyse hemen her gün, ulusal bütünlüğünü tehdit ederek ve uluslararası hukuk ilkelerinin anlamlarını saptırarak uluslararası topluluğu iki ülke arasında ciddi farklılıklar olduğuna inandırmayı amaçlamaktadır. Türkiye'nin istekleri arasında NATO çerçevesi içerisinde Ege Denizi'nde operasyonel sorumluluk sınırlarının genişletilmesi, FIR sorumluluk bölgesinin batıya doğru genişletilmesi, arama ve kurtarma sınırlarının genişletilmesi, Ege'de egemenlik bölgelerinde mevcut statükonun  değiştirilmesi (ilk adım 'gri bölgeler' yaratmak çabasıdır) ve kıta sahanlığının ortak işletilmesidir. Aynı zamanda, son olarak Yunanistan'ın karasularını 6 milden 12 mile genişletme hakkını (yeni Deniz Hukuku'nun 3. Maddesine göre) uygulamaya karar vermesi durumunda açıkça Yunanistan'ı savaşla tehdit etmektedir. Türkiye açıkça iki ülkeyi savaşın eşiğine getiren Imia kayalıklarıyla ilgili iddialarında ve provokasyonlarında, 1996 Ağustosunda Kıbrıs'da sivillerin soğuk kanlı katilleri olarak,  Gavdos ve diğer ada ve adacıklar üzerindeki Yunan egemenliğinin eşi görülmemiş bir şekilde tartışmaya konu edilmesinde (Türkiye, Yunan[istan] ve uluslararası tepkilerden dolayı geri çekilmek zorunda kaldı) görüldüğü gibi, bir tür gerginlik stratejisi sürdürmektedir"

Bu çerçevede Yunan ulusal stratejisi aşağıdaki temel ilkeleri içermektedir;

"Her türlü dış tehditin caydırılması,Ülkenin Avrupalı yöneliminin desteklenmesi,

Avrupa Birliği'nin Balkan kapısı olmasına yönelik olarak Ülkenin Balkanlardaki konumunun desteklenmesi,

Karadeniz ve Doğu Akdeniz'de Yunanistan'ın aktif olarak var olması,

Balkanlar, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde sivil güvenlik, barış ve işbirliğini geliştirmeyi amaçlayan aktif ve dinamik bir savunma diplomasisi geliştirmek,

Tüm uluslararası örgütlenmelere aktif katılım,

Dünyanın her yanına yayılmış  Hellenlerin yönlendirilmelerinde gereken inisiyatifi üstlenebilmek için Hellenizmin metropolitan merkezi olarak Yunanistan'ın hazırlıklı olması."
Yunan ulusal savunma politikasının ilkeleri arasında yer alan; "Yunanistan Kıbrıs Hellenizminin varlığını sürdürmesini, güvenliğinin garanti altına alınmasını yaşamsal bir çıkar ve ulusal bir görev olarak düşünmektedir" görüşü  çerçevesinde "Kıbrıs Hellenizminin güvenliğini garanti altına almak ve yurtdışındaki Hellen azınlıkların güvenliği ile yakından ilgilenmek," bu ülkenin ulusal savunma politikasının amaçları arasında sayılmaktadır. Yunan Ulusal Askeri Stratejisi'ne göre, "Yunanistan'ın askeri stratejisinin merkez ekseni, gerginliklerin azaltılması politikasına uygun olarak, diğer yönlerden gelebilecek risk ve tehlikeler gibi, Türk tehdidinin caydırılmasıdır." Tehditin caydırılması bakımından da, "Sonuç olarak, Yunanistan'ın ulusal stratejisi üç faktörden oluşmaktadır; savunma yeterliliği, esnek karşılık ve ülkenin 'Yunanistan-Kıbrıs Ortak Savunma Alanı'nı etkin olarak koruyabilme yeteneği." [298]Tehdit algılamaları çerçevesinde düşünüldüğünde, Yunanistan'ın Arnavutluk ile olan sorunlarını Türkiye ve Arnavutluk arasındaki dayanışma çerçevesinde değerlendirmiş olduğu görülmektedir. Bu bakımdan 12 Eylül 1994 tarihinde A. Papandreu'nun yapmış olduğu değerlendirmede,

"Türkiye, hiç şüphesiz orta ve uzun vadede Yunanistan için çok büyük bir sorundur. Doğu'dan bir tehdit hissetmekteyiz. Türklerin liderleri, cumhurbaşkanları, silahlı kuvvet komutanları ve siyaset adamları ülkemiz için son derece saldırgan konuşmaktadırlar. Türkiye'de olanlar için ülkemizde şeytani güçlerden söz ediyorlar, yani Türkiye'de olanlardan biz sorumluymuşuz ve bizim parmağımız varmış gibi konuşuyorlar. Aslında bir rekabet söz konusudur. Burada, Türk - Yunan meseleleri diye adlandırılan ve çözümlenmek istenen temel bir konu vardır. Bu meseleler, Türkiye'nin milli sahamız aleyhine bir talep listesinden ibarettir. Bu liste, bizim için bir diyalog konusu değildir. Yabancılar ve büyük güçler bize 'bakın, Türk - Yunan anlaşmazlıkları mevcuttur ve siz, diyalog yoluyla durumu yumuşatmaya gayret edin' diyorlar. BU, basit bir dille, Türkiye ile dostluk olsun diye, egemenlik haklarımızdan tavizler vermeye hazır olmamız anlamına gelir. Elbette Türkiye ile dostça ilişkiler istiyoruz. Ancak herkes memnun olsun diye ne vereceğimizi görüşmeyiz. Bu olamaz. Türkiye ile ülkemiz egemenlik hakları ile ilgisi olmayan konularda diyalog imkanları vardır.Türkiye, Balkanlar'da varlığını hissettiren bir güçtür. Berişa'nın izlediği politikanın unsurlarından birinin, Türkiye - Arnavutluk arasındaki sıkı ilişkiler olduğundan kim şüphe edebilir? Arnavutluk, Türkiye'nin Batı'ya doğru gerçek bir uzantısıdır. Bu konuda elimizde kanıtlar mevcuttur. Dolayısıyla Kuzey'deki problem, Doğu'daki problemle bağlantılıdır." [299]

 
297- Bu konuda bkz; White Paper for the Armed Forces; http.//www.mod.gr/english/index.htm 
Yunanistan'ın güvenlik doktrini hakkında bkz; Thanos Dokos, "Greek Security Doctrine in the Post-Cold War Era", Thesis, Summer 1998;  http://www.mfa.gr/thesis/summer98/security.htm B. Tarihi :02/03/1999. 
298- Yunanistan ve Kıbrıs arasındaki Ortak Savunma Alanı Doktrini anlaşması 1994 yılında imzalanmıştır. Bu doktrin çerçevesinde Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi Türkiye'nin adadaki askeri varlığına karşılık olarak işbirliği düzeyini arttıracaktır. Kıbrıs Cumhuriyeti'ne yönelik herhangi bir saldırı Yunanistan tarafından "casus belli" savaş nedeni sayılacaktır. Bu çerçevede, savunma amaçlı olarak Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi silahlı kuvvetleri arasında işbirliği ve ortak eğitimin geliştirilmesi sağlanacaktır. Bkz; T. Dokos, "Greek Security Doctrine...," 
299- "Papandreu: Tek Adım Bile Geri Atmayız", Cumhuriyet, 12 Eylül 1994, s.9.

Okunma 4142 kez
Yorum yapmak için oturum açın

Kitap-İçindekiler

Üye Giriş

üyelik