EGE DENİZİ'NE İLİŞKİN SORUNLAR
1987 Kıta Sahanlığı Bunalımı
Yunanistan'da, bu ülkenin de ortağı bulunduğu Kuzey Ege Petrol Şirketi'nin Taşoz Adası'nın 10 mil doğusundaki bir bölgede petrol arama ve sondaj yapmayı planlamasının ardından, Yunanistan'ın bu şirketi ulusallaştırmak istemesi, ulusal karasuları sınırları dışında petrol arama ve sondaj çalışmalarına gidilmesini yasaklayan 1976 Bern Anlaşması'na aykırı bir davranış oluşturmuştur. Türkiye, bu duruma karşı çıkmış ve Bern Anlaşması'na aykırı düşen bu gibi davranışlara izin vermeyeceğini açıklamıştır. Türkiye'nin bu konudaki yaklaşımını açıklayan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Eralp'e göre;
"Yunanistan'ın karasularının ötesinde petrol arama faaliyetlerinde bulunacak olması, iki ülke arasında kıta sahanlığı konusunda anlaşma yapılana kadar, bu tip davranışlardan kaçınmalarını öngören 1976 Bern Anlaşması'nın ihlali niteliğindedir. Türkiye, şimdiye kadar azami hassasiyetle Bern Anlaşması'na uydu, kıta sahanlığı ile ilgili faaliyetlerden kaçındı. Yunanistan da bu çerçevede hemen ihlalleri durdurmalıdır. Aksi takdirde Türkiye, Ege'deki haklarını ve çıkarlarını korumak için gerekli olan her şeyi yapacaktır." [96]
Türkiye'nin bu görüşlerine karşılık, Yunanistan tarafından yapılan açıklamada;"Yunanistan'ın görüşlerinde herhangi bir değişikliğin olmadığı belirtildikten sonra, Yunan kıta sahanlığında nerede, nasıl ve ne zaman petrol araştırması veya sondaj yapılacağına ilişkin kararın sadece Yunanistan tarafından alınabileceği," ifade edilmiştir.[97]
Yunan Hükümet sözcüsü tarafından yapılan açıklamada Karamanlis ve Ecevit tarafından kabul edilmiş olan Bern Anlaşması'nın, "defalarca dile getirildiği gibi, görüşmeler dönemi için imzalandığından şu anda yürürlükte olmadığı" belirtilmiştir. Yapılan açıklamaya göre,
"Sözleşme, görüşmeler dönemi için, Lahey Adalet Divanı'na başvurmak üzere bir taahhüttü. Görüşmeler çıkmaza girince de bu Sözleşme geçerliliğini yitirmiştir." [98]
Türkiye ve Yunanistan arasında çıkan gerginlik, karşılıklı suçlamalarla tırmanma gösterirken, Türkiye, Yunanistan'ın tartışmalı bölgelerde petrol aramasını önlemek için harekete geçeceğini açıklamış ve Piri Reis araştırma gemisini Ege Denizi'ne göndermiştir. Gerginliğin artmasına koşut olarak, her iki ülkede de silahlı kuvvetler alarma geçirilmiş ve sonunda bunalımın giderilebilmesi için NATO, AET ülkeleri ve ABD'nin yoğun çabası gerekmiştir. Yunan savaş uçaklarının Ege Denizi'nde araştırma faaliyetlerini yürüten Piri Reis araştırma gemisini taciz etmesi, iki ülke arasında sert protesto notalarına konu edilmiştir.
26 Mart 1987 tarihinde Türkiye'nin Ege'deki tartışmalı bölgede TPAO'ya petrol arama ruhsatı vermesi, iki ülke arasında bunalımın artmasına yol açmış, Yunanistan Başbakanı Papandreu, Yunanistan'a ait olduğunu iddia ettiği kıta sahanlığı içerisinde Türk petrol arama gemisinin araştırma yapmasının engelleneceği ve "söz değil, fiille" karşılık verileceği uyarısında bulunmuştur. [99]
Bakanlar Kurulu toplantısından sonra bir açıklama yapan Yunan Başbakanı Papandreu, Türk gemisi SİSMİK I'in (Piri Reis) araştırma yapmasına izin vermeyeceklerini söylemiş; "Yunan Ordusu, eğer komşularımız bu saldırgan hareketleri uygulamaya geçerlerse, Türklere iyi bir ders verecektir," demiştir. Ayrıca, Papandreu, mevcut krizin savaşa dönüşmesi halinde ülkesinde bulunan Amerikan üslerini, "Washington'un Türklere eğilim göstermesinden dolayı" kapatacaklarını açıklamıştır. [100]
Yunanistan'ın açıklamaları karşısında Londra'da bulunan Başbakan Özal, BBC2'ye vermiş olduğu 27 Mart tarihli açıklamayla,
"(Yunanlılar) uluslararası sularda petrol aramak için harekete geçerlerse, bizim de aynı yerde olmasa da, uluslararası sulara açılıp petrol aramak son derece tabii hakkımız olacaktır. Fakat onlar, uluslararası sular bizim diyerek gelir ve gemimize dokunurlarsa, bu bir savaş nedeni olur" demiştir. ABC TV'ye vermiş olduğu demecinde Özal, Yunanistan'da Papandreu'nun iktidara gelmesinden sonra kıta sahanlığına ilişkin görüşmelerin kesildiğine dikkati çekmiş ve Bern Anlaşması'nın geçerli olmadığını iddia eden Papandreou hükümetinin, tartışmalı bölgelerde petrol arama faaliyetlerine başlanacağını açıklamasına değinerek, Türkiye'nin de Yunanistan'ın Bern Anlaşması'nı yok saymasına karşılık olarak, TPAO'ya, Ege'de petrol arama ruhsatı verdiğini açıklamıştır. Hakkaniyete ve adalete uygun bir çözüme ulaşmak için iki ülkenin de haklarını gözetmek gerektiğine değinen Özal, "Bu sebeple, Türkiye'nin uluslararası sularda kuvvet kullanma suretiyle araştırma yapacağını söylemek doğru değildir. Hayır, sorun bu değildir. Asıl gerçek, Yunanistan'ın yaptığı takdirde Türkiye'nin de araştırmaya başlayacağıdır. Araştırma gemimizin korunması kadar tabii bir şey yoktur. Çünkü, Papandreu'nun kendisi araştırma gemimizi engelleyeceğini bir demecinde belirtmiştir. Yunan gemileri tartışmalı sularda araştırma yapmadığı takdirde bizim araştırma gemimizin de karasularında kalacağı hususunu açıkça belirtmiştik. Diğer bir ifadeyle, Yunanistan o yola gittiği takdirde, biz de aynen kendileri gibi araştırmalarımızı uluslararası sulara doğru genişletecektik," demiştir. [101]
Karşılıklı olarak yapılan bu açıklamalardan sonra, iki ülke arasında diplomatik girişimler hızlanmış ve NATO Genel Sekreteri Carrigton ve ABD diplomatik çevrelerinin çabalarıyla bunalım hafifletilmiştir. Bunalımın azaltılmasında Yunanistan'ın tartışmalı sularda petrol aramaktan vazgeçtiğini diplomatik yollardan Türkiye'ye bildirmesi ve Kuzey Ege Petrol Şirketi'nin "28 Mart tarihine kadar Taşoz Adası Doğusunda petrol çıkarmaya başlayacağına ilişkin planlarını askıya aldığını" açıklaması etkili olmuştur.[102]
Bunun yanı sıra, Yunan Hükümet sözcüsü Rumbatis Atina Radyosundan da yayınlanan basın açıklamasında "Taşoz Adası'nın Prinos bölgesinde petrol araştırmaları yapacak konsorsiyumunun aramaları ertelediğini, Devlet Petrol İşletmeleri'nin de bu konuda hiç bir plan yapmadığını" açıklamıştır.[103]
Kıta sahanlığı sorununda 1987 Martında ortaya çıkan gerginlik, iki ülke ilişkilerinin yönelimi açısından oldukça önemli noktaları ortaya çıkarmıştır. Bir kez, Yunanistan'ın sıklıkla vurgulamakta olduğu Bern Anlaşması'nın geçersiz olduğuna ilişkin yaklaşım, her iki ülkenin ulusal karasuları dışında, tartışmalı bölgelerde, petrol arama faaliyetlerine girişmeyeceklerini açıklamasıyla, yerini Bern Anlaşması'nın geçerli olduğu yaklaşımına bırakmıştır. Bunalımın ortaya çıkarmış olduğu bir diğer sonuç ise; Yunanistan, bu bunalım sırasında AET ve NATO üyesi ülkeler ve ABD'ye karşı suçlayıcı bir yaklaşım sergilemiş ve özellikle, Türkiye'nin ilişkilerinin soğuk olduğu Bulgaristan ile yoğun diplomatik iletişim sergilemiş, Varşova Paktı'nı gelişmelerden haberdar etmiştir. Ayrıca, gerginliğin artmasıyla birlikte Yunanistan, ülkesinde bulunan Nea Makri Amerikan üssünü geçici olarak kapatma kararı alarak, ABD'nin iki ülke arasındaki bunalım sırasındaki tutumuna sert tepki göstermiştir.
Bütün bunların yanı sıra, 1987 Mart Ege Denizi kıta sahanlığına ilişkin bunalım, iç politika açısından her iki ülkede de hükümetlere karşı sert eleştirilerin yapılmasına yol açmış, hükümetler bunalım sırasında ulusal çıkarları tam olarak koruyamamakla suçlanmışlardır.
Kıta sahanlığı konusunda iki ülkenin de "şimdilik" kaydıyla uluslararası sularda petrol arama faaliyetlerine girişmeyeceklerini açıklamalarından sonra, iki ülke arasındaki olası savaş riski geçici olarak ertelenmiş bulunmaktadır. Gerçi gerginlik atlatılmıştır, ancak, taraflar arasında sorunun özüne ilişkin görüş ayrılıklarının yanı sıra sorunun hukuki mi yoksa siyasi bir sorun mu olduğuna ilişkin yaklaşım farklılıkları da gündemde varlığını sürdürmektedir.
Davos süreci içerisinde başlayan ikili iletişim ve görüşmeler ise, taraflar arasındaki sorunların çözümlenmesine yönelik olmaktan çok, iki ülke arasındaki güven ve doğrudan iletişimin yeniden kurularak geleceğe yönelik bir zeminin hazırlanmasını hedeflemektedir. Bu bağlamda, kıta sahanlığına ilişkin uyuşmazlık konusunun daha uzun süre çözümlenemeyeceği söylenebilir. Yunanistan, sorunun Uluslararası Adalet Divanı'na götürülerek çözümlenmesi önerisinde ısrar ederken, Türkiye, ilke olarak bu fikre ılımlı yaklaşmakla birlikte, iki ülke arasında doğrudan görüşmeler yapılarak bir çözüme ulaşılmadan Divan'a gidilmesine karşı çıkmaktadır. Bu gelişmeler çerçevesinde, Yunanistan kıta sahanlığına ilişkin beklentilerini, özellikle, ulusal karasuları sınırını 6 milden 12 mile çıkarma hakkını kullanabileceği bir ulusal/uluslararası ortam beklentisi içerisine girmiş bulunmaktadır. Türkiye'nin böylesi bir kararı savaş nedeni olarak değerlendirmesi, Yunanistan'ın bu yöndeki çabalarını şu an için engellemektedir.
Bununla birlikte, Aralık 1999'da Helsinki Zirvesi'nde varılan mutabakat sonucu, Türkiye ve Yunanistan arasındaki Ege Denizi'ne ilişkin sorunların, uyuşmazlıkların 2004 yılına değin ikili görüşmeler yoluyla çözümlenmesi, çözümlenemediği takdirde ise Uluslararası Adalet Divanı'na götürülmesine ilişkin sürecin başlatılması kararlaştırılmış bulunmaktadır. Söz konusu tarihe kadar iki ülke arasında uyuşmazlık konularının çözümüne ilişkin girişimlerin sonuç verip vermeyeceği belirsiz olmakla birlikte, bu konuda tarafların daha iyimser oldukları söylenebilir.
96- Reuter, 5 Mart 1987.
97- Basın Yayın Enformasyon (BYE), 5-6 Mart 1987.
98- BYE, 6 Mart 1987.
99- Financial Times, 25 Mart 1987
100- New York Times, 25 Mart 1987.
101- BBC2 27 Mart 198; ABC TV, 27 Mart 1987
102- Financial Times, 30 Mart 1987.
103- Atina Radyosu, 30 Mart 1987.